Sevgilim Bana Bakıyordu
Gördü. Gök ve yer şarabın sisiyle örtülmüşken gördü onu. Yalpalamadan yürüyemediği bir vakitte gördü ve durdu. Çamurların içinde bir beyaz kâğıt. Eğilip aldı yerden, temizledi ve öptü. Bir başlangıç cümlesiydi bu. Bir anahtar, gök ve yeri iki yüce kapıya çeviren. Gördü ve evine götürdü onu.
Güzel kokular sürüp astı duvarına. “Bismillahirrahmanirrahim- Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla”
Gördü. Bir rüya gördü Mervli genç, bin iki yüz yıl önce. “İsmimi temizlediğin gibi seni temizlerim. İsmimi büyük tuttuğun gibi, seni büyültürüm,” dendi ona bu kutlu rüyada. Hayalin elleri, düştüğü yerden çekip çıkardı Bişr’i. “Dostlarım beni çağırdılar!” cümlesiyle çatladı kadehler. Şarabın sisi dağıldı. Gök yağmurla, yer toprakla temizledi onu; güzel kokular sürüp astı duvarlarına.
Gördü. Şehirler gördü, Peygamber’in nuruyla yanan. Mekke, Kûfe, Basra ve Şam, kutlu sözler biriktirdi bu sırlı seyyah için. Hadis ilmi kendine emin bir râvî buldu, bir “Muhaddis”. Halîfe Me’mûn, Ahmed bin Hanbel’den arabuluculuk yapmasını istedi görebilmek için onu. Bir cümle kulaktan kulağa: “Bişr el-Hâfî’den başka Bağdât’ta kimse kalmadı.” “İnsanları hoşnut etmek elde edilemez bir gayedir. Sen Allah’ı hoşnut et,” dedi Hâfî, kim vardıysa yanına. Bir an önce harekete geçmek gerekiyordu. “Dün öldü, bugün can çekişiyor, yarın doğmada.”
Gördü. Tehlikesini gördü görülmenin. Ölmeye başlıyordu övgüden hoşlanınca ruh. Bu yüzden şehirdeki ölüler mezarlıktakilerden çoktu. “Bilinmemek” ganimet bilinmediğinden ah! Mademki râvîlik tacında şöhret, mademki itibar etmede halk, kaçmalı yalınayak, aldırmadan kınamalara. Ah, nerede! Hırs ve tamahtan arındırılmış kalp! Nerede hüzün? Bulunduğu yere kimseyi sokmayan padişah. Gizlesin açığa vurmak için kendini. Mevlâna’nın kitaplarını su, Bişr’in kitaplarını toprak.
Gördü. Sûfîlik üst üste hacda değildi. Rıza, yoksulun dualarında. “O halde sen bu iki bin dirhemi, borcunu ödeyemeyen bir fakire, yiyeceği olmayan bir yoksula, nüfusu kalabalık bir âileye, yetimi sevindiren bir yetim bakıcısına ver. Zîrâ bir Müslüman’ı sevindirmek, bir düşküne el uzatmak, bir sıkıntıyı gidermek, bir zayıfa yardım etmek, hayırlıdır yüz nafile hacdan.”
Soğuk bir günde giysisini çıkarmış titriyor Hâfi. Soranları titretiyor sözüyle: “Bugün bir yoksul gördüm soğuktan titreyen. Ne yazık ki yoktu giysi alacak param. Titreyeyim ki dedim, bir şey olsun onunla aramda ortak.”
Gördü. Görmenin örtmek olduğunu. Gözün şükrü, hayır gördüğünde açmak, şer gördüğünde örtmekti. Kulağın şükrü, hayır işittiğinde ezberlemek, şer işittiğinde unutmaktı. Ellerin şükrü, onlarla hak olandan başkasını tutmamak, ayakların şükrü, iyilikten başkasına gitmemekti. “İnsanların sırlarını ortaya çıkaracak sorular sorma!” diyordu, Bişr el-Hâfi, “Settar” sıfatına sığınıp. Aslan terbiye etmekte ne var! Dil terbiyecisiydi.Gördü. O’ndan başka sığınılacak yer yok “Konuşmak hoşuna giderse sus, susmak hoşuna giderse konuş.”tu.
Ali b. Haşrem’e yazdığı mektupta: “Bir kölenin yalvarışı gibi yalvar O’na. Sığınak bulamayan sürgünler ve esirler gibi yalvar! Kaçacak deliği olmayan firariler gibi kaç! Çıkış yolunu gösterecek Allah’tır.(celle celalühü) İsteyeceğin zaman O’ndan iste. Sen gel Rabb’ini, seni yaratanı razı et, zamane ehlini, sultanları ve zenginleri razı etmeye kalkma! Allah’ın nuruyla aydınlanmamış, evlerden, konaklardan ve saraylardan uzak dur!” diyordu. İzzet, müminlerindi. Dünya peşinde koşan hazır olmalıydı, aşağılanmaya.
“Sevgilini kızdırana muhabbet beslemen sana yakışmaz,” buyurdu.
Gördü. Kimse bakmıyordu kaynağına kazancın. Oysa ekmek nar olurdu, su irin. Ey Süleyman b. Yakub! Öğüt mü istedin? “Yediğin ekmeğin nereden geldiğine bir bak ve onu ateşe atma!” Örgücülük yaptı Bişr el-Hâfî, elinin emeğiyle geçindi. Özgürce yürüdü Tanrı’nın toprağında bir ömür. Çıplak ayaklarının altı simsiyah kesildi. Su içmedi sultanların tasından.
Gördü. Bir adam gördü kırbaç cezasına çarptırılan. Anlattı ne gördüyse bir bir: “Bir gün Bağdât’ta bir adam gördüm. Kırbaçlandığı hâlde çıkmıyordu sesi. Sonra zindana götürdüler onu. Peşine takıldım ve niçin dövüldüğünü sordum. Bir kadına âşık olduğundan bu hâle düştüğünü söyledi. “Bu kadar acı çektiğin hâlde neden ses çıkarmadın?” diye sordum. “Sevgilim bana bakıyordu,” dedi. Bunun üzerine kendisine; “Ya yüce Allah’ın seni hep gördüğünü bilseydin!” dediğimde, haykırarak yere düştü.”
Bişr el- Hâris, gördü. ( KADDESALLÂHÜ TEÂLÂ ESRÂREHÜMÜL'AZÎZ )
(Ruhları için bir fatiha esirgemiyeceğinize inanıyorum )
25 Nisan 2011 Pazartesi
7 Nisan 2011 Perşembe
KÖPEK VE TEFEKKÜR EŞİTTİR GÜZEL AHLAK
"Nefsin için sevdiğini (hayırı), insanlar için de seversen, hakiki müslüman olursun!"
Güzel ahlak, gerçek müslümanın huyudur. Bütün insanların, güzel ahlaklı olması nizam-ı alem için şarttır.
Güzel ahlakıyla kafirler bile hürmet ederler.
Hayvanlarda bile güzel huylar görülür
Köpek'de on güzel ahlak olduğu beyan ediliyor. Üstadın buyurduğuna göre
"Bu on haslet-i hamide'nin {güzel ahlakın) her mü'minde muhakkak bulunması layıktır ve gereklidir."
1-Sadakat:
Köpek sahibini terk etmez? Kovsa da bırakmaz, küsmez, hizmet eder.
2- Kanaat:
Ne verilirse razı olur. Sofraya sokulmaz, bulduğu ile iktifa eder. Yerine biri gelse onu oradan kovmaz.
3- Tevazu':
Yattığı ve gezdiği yer, alelade yerlerdir. Kendi için yüksek yer aramaz. Ne yediritirse yer.
4- Tevekkül:
Yarını düşünmez, yerini yermez, erzak biriktirmez.
5- Teslimiyyet:
Sahibini bırakmaz. Dövse de, ayağını kırsa da yine çağırınca gelir, (kuyruğunu sallayarak) tesli-miyyet gösterir, lylik edeni bilir ve unutmaz.
6- Zühd:
Kendisini umumi zuhurata bırakmıştır. Gelecek için bir düşüncesi ve hazırlığı ve esaslı bir bakımı yokdur.
7- Miskinlik:
Her yeri dolaşır. Bir şey verilirse alır, vermezlerse bakar geçer.
Kendine dokunmazlarsa, bir şey yapmaz; yoluna gider
8- Uyanıklık:
Çok az uyur. Şehirlerin, köylerin sokaklarında gece bekçisidir.Hırsızları tanır, haber verir.Evleri, bağları, bahçeleri, sürüleri korur.
9- İstiğna:
Çekingendir. Başkalarının nasibine tecavüz etmez. (Kedi gibi sofralara sokulmaz) kabları bulaştırmaz.
10-Edep:
Köpek, haddini bilir, insanlar arasında ve hayvan cinsleri içinde, İnsanlara en çok hizmet edenlerdendir. Emredilen işi tutar. Terbiyeyi kabul eder, terbiye edildiği zaman, tam bir liyakatla, çok büyük işler görür. Sürü, kızak, ev, harb, bekçilik, keşif ve yitik bulma... işlerinde hizmetleri çoktur.
Bu on güzel ahlak köpeklerde bulunmaktadır.
Halbuki bunlar. Halis müminlerin ve sadık müridlerin sıfatlarındandır.
Bir gün bir sohbette bu bahsi okuyunca, kardeşlerden biri, duygulanarak:
- "Daha bir köpeğin sahib olduğu ahlakı elde edemedik..." diye ağladı ve sohbettekileride ağlattı.
Güzel ahlak, gerçek müslümanın huyudur. Bütün insanların, güzel ahlaklı olması nizam-ı alem için şarttır.
Güzel ahlakıyla kafirler bile hürmet ederler.
Hayvanlarda bile güzel huylar görülür
Köpek'de on güzel ahlak olduğu beyan ediliyor. Üstadın buyurduğuna göre
"Bu on haslet-i hamide'nin {güzel ahlakın) her mü'minde muhakkak bulunması layıktır ve gereklidir."
1-Sadakat:
Köpek sahibini terk etmez? Kovsa da bırakmaz, küsmez, hizmet eder.
2- Kanaat:
Ne verilirse razı olur. Sofraya sokulmaz, bulduğu ile iktifa eder. Yerine biri gelse onu oradan kovmaz.
3- Tevazu':
Yattığı ve gezdiği yer, alelade yerlerdir. Kendi için yüksek yer aramaz. Ne yediritirse yer.
4- Tevekkül:
Yarını düşünmez, yerini yermez, erzak biriktirmez.
5- Teslimiyyet:
Sahibini bırakmaz. Dövse de, ayağını kırsa da yine çağırınca gelir, (kuyruğunu sallayarak) tesli-miyyet gösterir, lylik edeni bilir ve unutmaz.
6- Zühd:
Kendisini umumi zuhurata bırakmıştır. Gelecek için bir düşüncesi ve hazırlığı ve esaslı bir bakımı yokdur.
7- Miskinlik:
Her yeri dolaşır. Bir şey verilirse alır, vermezlerse bakar geçer.
Kendine dokunmazlarsa, bir şey yapmaz; yoluna gider
8- Uyanıklık:
Çok az uyur. Şehirlerin, köylerin sokaklarında gece bekçisidir.Hırsızları tanır, haber verir.Evleri, bağları, bahçeleri, sürüleri korur.
9- İstiğna:
Çekingendir. Başkalarının nasibine tecavüz etmez. (Kedi gibi sofralara sokulmaz) kabları bulaştırmaz.
10-Edep:
Köpek, haddini bilir, insanlar arasında ve hayvan cinsleri içinde, İnsanlara en çok hizmet edenlerdendir. Emredilen işi tutar. Terbiyeyi kabul eder, terbiye edildiği zaman, tam bir liyakatla, çok büyük işler görür. Sürü, kızak, ev, harb, bekçilik, keşif ve yitik bulma... işlerinde hizmetleri çoktur.
Bu on güzel ahlak köpeklerde bulunmaktadır.
Halbuki bunlar. Halis müminlerin ve sadık müridlerin sıfatlarındandır.
Bir gün bir sohbette bu bahsi okuyunca, kardeşlerden biri, duygulanarak:
- "Daha bir köpeğin sahib olduğu ahlakı elde edemedik..." diye ağladı ve sohbettekileride ağlattı.
KONYA’DA GÜL AÇAN BELH GONCASI
Dinle neyden, duy hikâyet eyliyor;
Ayrılıklardan şikâyet eyliyor.
Der: Kamıştım, bağrımı el dağladı.
Her duyan feryâdımı hep ağladı.
İsterim; aşk göz göz etsin sîneni,
Söylerim; dert neymiş, anlarsın beni.
Bir garip, düşmüşse yurdundan cüdâ.
Yurduna dönmek diler, her dâimâ.
Her kesimden halk içinde ağladım.
Arlı, arsız seçmedim, bel bağladım.
Sandılar onlar bana yâr oldular;
Sırlarımdan da haberdâr oldular.
Âh-u zârımdan değil sırrım uzak,
Gözde fer ister ve sağlam bir kulak.
Tendedir can, ten ve cân ayrı değil.
Cânı görmek, kimsenin kârı değil.
Yel değil, âteş bu nâyın nâlesi,
Kimde âteş yoksa, vîran hânesi.
Aşka düştü, odlara tutuştu ney,
Aşka düştü, aşk yüzünden coştu mey.
Yardan ayrılmışa ney, sırdâş olur,
Perdeler yırtar, visâle yol bulur.
Çünkü ney, hem bir zehir, hem panzehir!
Sırdaş amma, yîne her dem özlenir!
Ney verir hep kanlı yollardan haber.
Nîce bin çılgınca aşktan bahseder.
Aşkı yoklar, akla hâldaş olmadı.
Dil, kulaktan başka sırdaş bulmadı.
Gam yüzünden günlerim ûzar gider.
Gün ve dert yoldaş olur, bîzâr gider.
Böyledir, günler geçer, yıllar biter.
Ey temiz dost’ Sen yaşa, var ol, yeter!
Canlılar kanmış suya, kanmaz balık,
Geç gelir kısmetsize nîmet, yazık!
Olgunun hâlinden anlar sanma, ham.
Söz uzar, kesmek gerektir, vesselâm!
Ayrılıklardan şikâyet eyliyor.
Der: Kamıştım, bağrımı el dağladı.
Her duyan feryâdımı hep ağladı.
İsterim; aşk göz göz etsin sîneni,
Söylerim; dert neymiş, anlarsın beni.
Bir garip, düşmüşse yurdundan cüdâ.
Yurduna dönmek diler, her dâimâ.
Her kesimden halk içinde ağladım.
Arlı, arsız seçmedim, bel bağladım.
Sandılar onlar bana yâr oldular;
Sırlarımdan da haberdâr oldular.
Âh-u zârımdan değil sırrım uzak,
Gözde fer ister ve sağlam bir kulak.
Tendedir can, ten ve cân ayrı değil.
Cânı görmek, kimsenin kârı değil.
Yel değil, âteş bu nâyın nâlesi,
Kimde âteş yoksa, vîran hânesi.
Aşka düştü, odlara tutuştu ney,
Aşka düştü, aşk yüzünden coştu mey.
Yardan ayrılmışa ney, sırdâş olur,
Perdeler yırtar, visâle yol bulur.
Çünkü ney, hem bir zehir, hem panzehir!
Sırdaş amma, yîne her dem özlenir!
Ney verir hep kanlı yollardan haber.
Nîce bin çılgınca aşktan bahseder.
Aşkı yoklar, akla hâldaş olmadı.
Dil, kulaktan başka sırdaş bulmadı.
Gam yüzünden günlerim ûzar gider.
Gün ve dert yoldaş olur, bîzâr gider.
Böyledir, günler geçer, yıllar biter.
Ey temiz dost’ Sen yaşa, var ol, yeter!
Canlılar kanmış suya, kanmaz balık,
Geç gelir kısmetsize nîmet, yazık!
Olgunun hâlinden anlar sanma, ham.
Söz uzar, kesmek gerektir, vesselâm!
SEN İSTE YETER Kİ
Leyla değilim dost, lakin çağırırsan çöllere gelirim..
Sana yalan halde gelmem, toplarım özümü yalın halde gelirim..
Kapıyı çaldığımda kim o dersen, ben olmam kapında sen olur gelirim..
Sen gel de yeter ki, yola yük olmam, yol olur gelirim..
Mevlana (k.s.a.)
Sana yalan halde gelmem, toplarım özümü yalın halde gelirim..
Kapıyı çaldığımda kim o dersen, ben olmam kapında sen olur gelirim..
Sen gel de yeter ki, yola yük olmam, yol olur gelirim..
Mevlana (k.s.a.)
Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.

Şems-i Tebrizi: Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.
3 Nisan 2011 Pazar
Allah (c.c) kimseye yapamayacağı şeyleri emretmez.
Allah-u Teâlâ (c.c) :
bir nefse gücünün yetmediği şeyi teklif etmez. Ancak takatının ve gücünün yeteceği şeyi teklif eder) (Bakara : 286)
Hiçbir nefse kendi vusatından fazla teklifte bulunmam, buyuruyor, yani Allah (c.c) kimseye yapamayacağı şeyleri emretmez. Öyleyse insan nefs ve şeytanla mücadele edebilir. Gerçi İmam-ı Rabbâni (k.s.a ), Şeyh Abdülkadir Geylâni (k.s.a) gibi yapamaz ama kendi gücünün nisbetinde yapabilir. İnsan yapmıyor, sonra da yapamıyorum, edemiyorum, diyor. Bu kendi kendini kandırmaktan başka bir şey değildir. Şeytanın aldatmasıdır. İnsan kendini Allah’ın vermiş olduğu kuvvet ve nusret nisbetinde muhafaza edebilir, şeytana muhalefet edebilir. Allah’a kulluk dünya işinden zor değil, dünya işi kadar yorucu değildir. İnsan yirmidört saatte bir saat yüzünü Allah’a çeviremez mi? Yirmidört saatte beş vakit namaz kılamaz mı? Her farz namaz en çok beş dakika sürer. Yapamaz mı bunu insan? Esasında insan kendi kendine hile yapıyor, yoksa haram yemek istemese yemeyebilir, gıybet etmek istemese terk edebilir. Demek ki hepsi insanın elindedir. Hoş şeytanın tüfeği yoktur ki insana çevirsin de zorla insanı kötülüğe teşvik etsin. Şeytanın yapabileceği tek şey kalbde vesvese meydana getirip kötü işleri telkin etmeye çalışmaktır. Hepsi bu kadar. Bütün kuvveti bundan ibarettir. Başka hiçbir şeyi yoktur. Eğer insan ona yardımcı olmazsa hiçbir zararı dokunamaz. Fakat insanın canı (nefsi) da Allah’ın emrine karşı gelmek istiyor. Vücudunun rahatını onda görüyor. Şeytan da arada sırada yol gösteriyor. Başkaca hiçbir şey yapmıyor, zaten elinde de gelmez.
GAVSI BİLVANİSİ (k.s.a.)
Sohbetler 4.sohbet
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)